Süleyman Nazif
1870 - 1927
1870'te Diyarbakır'da dünyaya geldi. Babası, şair ve tarihçi Said Paşa; annesi bir aşiret liderinin kızı olan Ayşe Hanım'dır. Şair Faik Ali Ozansoy'un ağabeyidir.
Babasının görevi nedeniyle Harput ve Maraş’ta bulunduktan sonra Diyarbakır’da rüştiye öğrenimi gördü. 1879'da Mardin'deki babasının yanına gitti ve öğrenimini özel yollardan gerçekleştirdi. Farsça'yı babasından, Arapça'yı Muş müftüsü Emin Efendi'den Fransızca'yı da Aleksander Gregoryan adlı bir Ermeni'den öğrendi.
1892’de babasını kaybettikten sonra Diyarbakır Valiliğinde Meclis-i Vilayet kâtipliği, yaptı. 1895 tarihli Diyarbakır Vilayet Salnamesi’ni hazırladı. Bir yanda da Diyarbakır Gazetesi’nde başyazarlık yaptı, vilayet matbaasını yönetti.
1896'da Diyarbakır'a Ermeni meselesini araştırmak için gelen Abdullah Paşa'nın takdirini kazandı ve Abdullah Paşa ile Musul'a gitti. Yedi ay sonra tekrar Diyarbakır’a döndü ve görevlerinden istifa ederek İstanbul'a gitti. II. Abdülhamit yönetimine karşı mücadele edebilmek için 1897'de Paris'e kaçtı. Sekiz ay kaldığı Paris’te Ahmet Rıza Bey'in çıkardığı Meşveret gazetesinde istibdat aleyhine yazılar yazdı; “Malumu İ'lam” isimli risale ile “Namık Kemal” adlı risalesini “Abdullah Tahir” takma adıyla bastırdı.
Yurda dönüşünden sonra II. Abdülhamit tarafından vilayet mektupçusu sıfatıyla Bursa'da ikamete memur edildi ve 1908’e kadar Bursa’da kaldı. Bu dönemde Mısır'da İmzasız Risaleler'i yayınlanmış ve Servet-i Fünun dergisine de dedesinin ismi olan İbrahim Cehdî müstearı ile yazılar göndermişti. 1906'da ilk şiir kitabı “Gizli Figanlar”’ı imzasız olarak Mısır’da bastırdı. Ardından El-Cezire Mektupları adlı eseri yayımlandı.
1908'de II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul'a döndü ve İttihat ve Terakki Partisi’ne üye oldu. Bir süre Ebuzziya Tevfik ile birlikte Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkardı. Daha önce Paris'te yayımladığı Malumu İ'lam isimli risaleyi yeniden bastırdı. Yeni yönetim tarafından Basra (1909), Kastamonu (1910), Trabzon (1911) valiliklerinde görevlendirildi. 1912'de İstanbul'a gelerek Hak Gazetesi'ni çıkardı. 1913'te Musul ve 1914'te Bağdat valilikleri yaptı. Bağdat valisi iken Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa’nın mezarını yaptırarak mezarının başında okunmak üzere bir hitabe hazırlamak istedi ancak bunu gerçekleştiremeyince bu arzusunu hitabeyi risale olarak “Süleyman Paşa” ismiyle bastırmak suretiyle gerçekleştirdi.
1915'te devlet memurluğundan ayrılıp tüm zamanını yazarlığa ayırdı. Yazılarını 1917’'e “Batarya ile Ateş” adıyla bastırdı. Aynı yıl Türk askerinin Galiçya Cephesindeki kahramanlıklarını anlatan “Âsitân-ı Tarihte” yayınladı. 1918’de “Firâk-ı Irak” adlı ikinci şiir kitabını yayımladı. Kitapta “Kübalılar" adlı şiir dışında tüm nesir ve nazım yazılar, Irak'ın Osmanlı Devleti’nden ayrılması üzerine kaleme alınmıştır.
1918'de Cenap Şahabettin ile birlikte Hadisat Gazetesi'ni çıkardı. İstanbul’un işgalinden sonra Hadisat Gazetesi'nde işgalcileri uyararak halkın böyle bir işgali kaldıramayacağını söyledi. Vilayat-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasına öncülük etti. 23 Ocak 1920’de Darülfünun’da Türk dostu Pierre Loti'yi anmak üzere düzenlenmiş gibi gösterilen ancak Fransız kuvvetlerini protesto niteliği taşıyan toplantıda meşhur “Pierre Loti Hitabesi” ile dinleyicileri coşturdu. İstanbul'un işgalini sert dille eleştirdiği “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı Hadisat’ta yayınlandığında büyük yankı uyandırdı. Yazısında İstanbul'a küstah bir Napolyon çalımıyla giren Fransız komutanını ayıplıyor, yeriyor, Paris'in de bir zamanlar Almanlar tarafından böyle işgal edildiğini hatırlatıyor, onları alkışlarla karşılayan azınlıkları da yerden yere vuruyordu. Bu hareketleri nedeniyle İngilizler tarafından Malta adasına sürüldü.
20 ay süren Malta sürgünü dönüşünde milli duygulara hitap eden yazılar yazmaya devam etti. İstanbul Muallim Mektebi’nde verdiği “Namık Kemal” adlı konferansın metnini 1922’de aynı isimle bastırdı. Aynı yıl, mektuplar ve makalelerden oluşan “Tarihin Yılan Hikâyesi” adlı eserinde son Osmanlı hükümdarı Mehmet Vahdettin'e şiddetle hücum etti. Padişahların halkın elinden gasp etmek suretiyle sahip oldukları mallarla ilgili makalelerini de 1922’de “Çalınmış Ülke” adıyla kitaplaştırdı. Daha önce Yeni Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanan “Nâsîrîddün Şâh ve Bâbîler” adlı eserini 1923’te yayımladı. Malta'da sürgündeki duygularını anlatan “Malta Geceleri” adlı üçüncü şiir kitabını 1924’te yayımladı. Cemiyet-i Akvam’daki İngiliz delegesinin Türkiye’deki Hıristiyan azınlığa yapılan muamelenin tespiti için bir heyet gönderilmesini istemesi ve aynı dönemde Fas’taki istiklâl mücadelesini bastırmak için Fransız, İspanyol ve İngiliz kuvvetlerinin birleşmesi üzerine Süleyman Nazif, bu konudaki makalelerini bir araya getirdiği “Hazret-i İsâ’ya Açık Mektup” adlı eserini 1924'te bastırdı. Hıristiyanları Hz. İsa’ya şikâyet eden bir şikayetname mahiyetindeki bir eserdir.
Ölümüne kadar yazdığı diğer eserler şunlardır: Mehmet Akif (1924, daha önce Servet-i Fünûn’da çıkan beş makalesinden oluşur), Külliyât-ı Ziya Paşa (1924), İki Dost (Ziya Paşa ve Namık Kemal, 1925), Fuzûlî (1926), İmâna Tasallut-Şapka Meselesi (Fes yerine şapka giyilmesi konusunda İskilipli Atıf Hoca ile giriştiği polemik yazıları 1925), Kâfir Hakîkat (1926, Fas Mücahidi Abdulkerim’in esir düşmesi üzerine yazmıştır), Lübnan Kasrı’nın Sahibesi (1926, Fransız romancı Pierre Benoit’ten çeviri roman), Yıkılan Müessese (1927, İttihat ve Terakki hakkında yazdıkları).
1927 yılı başında zatürreden vefa etti. Cenazesini karşılayacak varlığı olmamasından ötürü, masraflar Türk Tayyare Cemiyeti tarafından karşılandı. İlerleyen yıllarda vefat eden yakın dostu milli şair Mehmet Akif, hemen yanı başına defnedilmiştir.